Türkçenin Yaşam ve Sınav Başarısında Yeri

22 Mart 2021

M. Yavuz DURMUŞ: Final Okulları anlayış olarak yaşam ve sınav başarısına çok önem veren bir okuldur.

Yaşam başarısı, Doğan CÜCELOĞLU’nun çizdiği doğrultuda Final Okullarında başarı ile yıllardır sürdürülüyor.

Sınav başarısı; akademik çalışmaları, sınav gruplarını ilgilendiriyor gibi görünse de sınav zamanında bu konulara ilgi göstermek geç kalınmışlık durumu yaratıyor. Anaokulundan, sınava girene kadar ve hatta ondan sonra da yaşam boyunca bizlere eşlik edecek olan dil becerilerinin nasıl kazanılacağına dair bugünkü sohbetimizi, konusunda uzman olan Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Necdet Akbulut ile gerçekleştireceğiz. Necdet Hoca'm kendinizi tanıtır mısınız?

Necdet AKBULUT: Ben Final Okullarının “baba ocağı” olarak tabir edilen Elazığ’da yaşıyorum. Elazığ Final Eğitim Kurumları, geçmişteki adı ile “İstanbul Dershanesi”nde öğrenci olarak Final ile yolculuğum başladı ve öğrencilik hayatımdan sonra da bu atmosferin dışına çıkmadım. 22 yıldır Final ailesi ile birlikte çalışıyorum, öncesinde öğrencisi olduğum kurumun bünyesinde staj yaptım ve çıraklık dönemimi de burada tamamlayıp Türk Milli Eğitimine, ilimizin ve ülkemizin tüm çocuklarına yararlı olacak çalışmaların içinde bulunmaya gayret ediyorum.

M. Yavuz DURMUŞ: Final Eğitim Kurumları içerisinde bir kitabın yazarı olmak, belirli aşamalardan geçilmesi ile mümkün. Siz nasıl bir süreçten geçerek sınav için çalışan öğrencilerin Türkçe konusunda ulaştıkları bir kitabın yazarı oldunuz?

Necdet AKBULUT: Final Eğitim Kurumlarında yapılan tek faaliyet öğretmek, bilgi aktarmak değil; bilgiyi öğrencilerin seviyesine uygun bir biçimde yayın hâline getirmek, kitap ve dergi hazırlamak da görevlerimiz arasında. Final, sınav hazırlıklarına ve okul derslerine yardımcı olacak konu içeriklerinin ve soruların kitap, dergi şeklinde öğrencilere ulaşmasını sağlayan çalışmalar yürütüyor. Ben öğretmenlerinin soru yazdığı, tüm Türkiye’deki öğrencilere yayın hazırladığı bir dönemde öğrenci oldum. Başta İbrahim Taşel Hoca'm ve Final Eğitim Kurumlarının tüm kurucularının derse girdiği, öğretmenlik yaptığı dönemde öğrenci oldum. Onların soru yazmalarına tanıklık ederek ilgim başladı bu alanda. Çok uzun süren bir çıraklık dönemim oldu, çok uzun zaman sadece öğretmenlerin hazırladığı soruları okuyarak, inceleyerek bir temel kazandım. Öğretmenliğimin ilk yıllarında, şu anda Ankara’da kurumlarımızın yöneticisi olarak görev alan İlyas Örskaya Hoca'ma “Yazdıklarınızı bana da verin, ben de göreyim; cümlelerinizi nasıl kurmuşsunuz, soru hazırlarken nelere dikkat etmişsiniz, bunları öğrenmek istiyorum.” diye talepte bulundum ve yapılan tüm çalışmaların takipçisi oldum.

Yavaş yavaş soru hazırlama görevi aldığımda hazırladığım soruları götürüp usta yazar ve öğretmenlerin görüşlerini aldım. Onların dönütleri bana çok şey kazandırdı. “Yazdıkların güzel ama burada buna dikkat etsen çok daha kaliteli, çok daha değerli, ölçme özelliği daha sağlam sorular ortaya çıkacak.” diye yönlendirmelerde bulundular. Bu şekilde başlayan çıraklık dönemim uzun sürdü ve pes etmeden, çok isteyerek, her gün yeni bir şeyler öğrenerek öğretmenliğin yanında bu üretme sürecinde de bulunmayı başardım.

M. Yavuz DURMUŞ: Yazacağım makale, yayın ve kitaplarda Necdet Bey’in, alan başarısına ve uzmanlığına, dostluğuna güvenerek; konu bütünlüğüne, imla hatalarına titizlikle yaklaşımını önemsiyorum. Okuyucu, öğrenci ve velilerimize bize yakışan ve kurum kültürümüze en uygun şekilde hazırlanan yayınlarla ulaşabilmek için Necdet Bey’le gönül rahatlığı ile iş birliği yapıyorum.

Necdet AKBULUT: Henüz kimseye ulaşmadan ham hâliyle elime geçen yazınız, metniniz, makalenizden bir sürü şey öğreniyorum. Eğitim, yönetim konularında sizden çok fazla şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Sizinle olan ve Doğan Hoca'm (Doğan CÜCELOĞLU) ile olan yolculuğumuzun temelinde paylaştığımız vizyon ve amaç ortaklığının olduğuna inanıyorum. Kaliteli eğitim ve hizmet vermek, çocuklarımızın geleceğine katkıda bulunmak -bu gelişim akademik de olabilir kişisel de olabilir- küçük de olsa katkıda bulunmaya çabalıyoruz. Ortak amacımız bu, bu konuda sizlere çok şey borçluyuz.

M. Yavuz DURMUŞ: Büyük keyifle ve Final ailesi içinde iyi hissederek bu yolculuğumuz devam ediyor. Anaokulundan başlayarak sadece sınav kaygısı ile yapılan çalışmalar çocuklara itici geliyor. Bunun herhalde kolay yolu, öncelikle öğretmenini sevmek ve bu durumu sevdirmek, sizce nasıl olur? Alanı, dersi sevdirmek ile ilgili öğretmenlerimize neler önerirsiniz, ardından öğrencilerimize neler önerirsiniz?

Necdet AKBULUT: Kendi alanımla ilişkilendirerek bu soruya cevap vereceğim. Bir öğretmenin her şeyden önce öğrenci olarak kendisine emanet edilmiş çocuklara güven ve sevgi dolu bir ortam oluşturması gerekiyor. Her şeyin temelinde bu iki ön şartın olduğuna inanıyorum. Çocuk, kendini güvende hissederse, değerli olduğunu ve sevildiğini hissederse bunun üzerine akademik başarı, spor başarısı, sanatsal başarı inşa etmek mümkün. Bunun için de çocukları, yaşamı, insanları çok sevmek lazım. Soruya verilecek teknik ve bilimsel cevaplardan önce bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Çocuklar doğdukları andan itibaren çevrelerinde konuşulan dilin kural ve anlamlarını algılamaya başlıyor. Dil gelişimleri pek çok aşamadan geçerek gerçekleşiyor, önceleri sadece ağlayan çocuklar sonrasında çevresindeki insan ve nesnelere ait sesleri dinlemeye başlıyorlar ve bu seslerin birbirinden farklı olduğunu alamaya başlıyorlar. Önceleri kendileri de farklı sesler çıkarmaya çalışıyorlar, yetişkinlerin sözcüklerine benzemeyen ama iki üç sesi birleştirerek oluşturdukları, ihtiyaçlarını ifade etmek için sık sık tekrarladıkları sesler çıkarmaya başlıyorlar. Bu sürecin devamında yetişkinlerin sözcüklerine benzeyen kelimeler kullanmaya başlıyorlar ve çevreleri ile iletişim kuruyorlar. Gelişim dönemi içinde iki, üç ve ardından sayıları artarak karmaşıklaşan kelimeleri kullanarak cümleler kuruyorlar ve dil gelişimlerinin ilk adımlarını atıyorlar.

0-6 yaş dönemi zekâ gelişiminin büyük ölçüde tamamlandığı bir dönem, aynı zamanda dil gelişimi için de çok önemli bir dönem. Bu dönemde çocukların dil gelişimini doğru destekleyebilmek için, doğru planlama yapmak, doğru programları kullanmak ve Milli Eğitim Bakanlığının okul öncesi programlarını yakından takip etmek gerekiyor. Kurumlarımızda uyguladığımız programlarda çocukların dil gelişimini desteklemek için bireysel etkinliklere ve grup etkinliklerine çok önem veriyoruz. Programlarımızda her gün Türkçe dersi dil etkinlikleri yer alıyor. Bu etkinlikleri; tekerlemeler, bilmeceler, şiirler, taklit oyunları, öykü oluşturma etkinlikleri, öyküyü tamamlama, öyküye isim bulma etkinlikleri aracılığı ile gerçekleştiriyoruz. Bu sürecin çok önemli bir parçası da kitaplar. Biz Okul Öncesi çocuklarımızın yaş gruplarına göre Final Kültür Sanat Yayınları bünyesinde farklı kitap setleri oluşturuyoruz. Bu kitap setlerinde yer alan kitapların bazıları öğretmen, anne, baba ile okuma, aile katılımlı etkinliklerle okuma, çocukların görsel okuması gibi yollarla çocuklarımızın dil gelişimini destekliyor.

Özellikle 3-6 yaş dönemi çocukların, gramer kurallarına uygun cümleler kurmaya başladığı, çevreleriyle daha uzun, sağlıklı ilişkiler kurmaya çalıştığı bir dönem. İlkokula başlama yaşına gelmiş bir çocuğun ortalama 2000 kelime kullandığını, her gün yeni kelimeler öğrendiğini ve bu kelimeleri cümleler içinde kullandığını görüyoruz.

Yapılan tüm çalışmaların, çocukların seviyelerinin üzerine çıkmadan bu gelişimlerini destekleyici nitelikte olması gerekiyor.

Ardından ilkokul kademesine geçiyoruz, bu döneme kadar daha çok Türkçenin dört temel dil becerisinden, dinleme ve konuşma üzerine yapılan çalışmalara bu süreçte ek olarak okuma ve yazma becerisi geliştirmeye yönelik çalışmalar da ekleniyor.

Çocukların önceden öğrendikleri kelimelerin genellikle ilk anlamlarını bildiğine tanıklık ediyoruz ve çocuklar kelimeleri cümle içinde de tek anlamda kullanmaya çalışıyorlar. İlkokul kademesinden itibaren bu sözcüklerin farklı cümlelerde, farklı metinlerde, farklı anlamlar kazandığını görüyor ve çok anlamlılık olgusunu öğreniyorlar. Metinler içerisinde kelimelere farklı anlamlar yüklediğimizi görüyorlar, belki terimsel olarak bunların karşılıklarını hemen birinci sınıfta öğrenmiyorlar ama sınıf seviyelerine göre kazanımları gereği sonrasında kelimelerin mecaz, terimsel, yan, deyimsel anlamda kullanıldığını öğreniyorlar. İlk zamanlarda kelimelerin farklı anlamlarda kullanıldığını seziyor, hissediyor, metinlerden de buna tanıklık ediyorlar. Yine kelimeler arasındaki ilişkileri öğrenmeye başlıyor ilkokul kademesindeki çocuklar. Aynı anlama gelen birden çok kelimenin olabileceğini görüyor, eş anlamlılık olgusunu bu şekilde edinmiş oluyorlar kazanım olarak. Bazı kelimelerin anlamca birbirine zıt olduğunu, yani karşıtlık olgusunu öğreniyorlar; aynı seslere sahip olan kelimelerin tamamen farklı anlamlar taşıyabileceklerini görüyor, sesteşlik olgusunu öğreniyorlar. Bunlar oldukça genişletilebilir fakat ben özetliyorum. Aynı şekilde çocuklar, cümlelerin de kendi arasında ilişkileri olduğunu öğreniyor. Cümleler arasında neden-sonuç, koşul-sonuç, amaç-sonuç, karşıtlık, karşılaştırma gibi ilişkiler olduğunu öğreniyorlar. Bir cümlenin bir başkasının açıklayıcısı olabileceğini öğreniyorlar.

Bizim hem yayınlarımızda hem okullarımızda yaptığımız çalışmalarda bunları destekleyen, geliştiren ve öğrencilerimizi sonraki kademeye hazırlayan etkinlikler ön planda. Tüm çocukların gelişim süreçlerinin takibini yaparak durumlarının farkında olmak lazım. Her çocuk aynı tekrar sayısı, aynı yöntemle öğrenmiyor veya geliştiremiyor dil becerisini. Bizim her çocuğumuz için ayrı bir yaklaşım tarzımızın olması lazım. Sınıf ortamında grupla öğrenme dışında bireysel çalışma yapmamız, çocuklarımızı bireysel olarak desteklememiz gerekiyor ki bir sonraki kademeye de hazır şekilde geçebilsinler.

M. Yavuz DURMUŞ: Anaokulunda, ilkokulda bu anlatılan temel olmadan sadece sınav gruplarında çalışılmaya başlandığında temeli olmayan bir bina durumu var. Sağlam temel, gelişmenin içerisinde olan çocuklara bulmaca çözer gibi kolaylık sağlayacak. Okuduğunu anlama becerisi matematik sorusu için bile en gerekli olgu. Bütün bu sistemin içinde yoğrularak yetişen birinin 8. sınıfa geldiğindeki temposu ile bu temelden yoksun birinin temposu farklı olacak ve bu da sınav başarısını etkileyecek. Çalışma zamanının çokluğu azlığı da bu temele göre şekillenecek.

Biraz da ortaokul düzeyinden bahseder misiniz?

Necdet AKBULUT: Ortaokul seviyesine geldiğimizde dilin yansıttığı yapıları öğrenmeye başlıyoruz. Cümleleri oluşturan kelimelerin türlerini, özelliklerini, nerede, nasıl kullanılması gerektiğini öğreniyoruz. Yine ilkokul ve ortaokul seviyesinde ortak kelimeleri doğru kullanmayı, imla ve yazım kurallarına dikkat etmeyi öğrenmek lazım. Bunları, çalışmaların anlamsal boyutu ile de desteklemek gerekiyor.

Biraz önce değindiğiniz “temel” kavramı çok önemli. 8. sınıfta ilk kez çocuklarımız merkezi bir sınavla karşılaşıyorlar ve 8. sınıf konularından ibaret bir sınavmış algısı var oysa sarmal bir eğitim sistemi yürütülüyor. Okul öncesinde verilen temelin üzerine ilkokulu inşa ediyoruz, okul öncesi ve ilkokulda alınan temelin üzerine ortaokulu inşa ediyoruz.

Şöyle bir benzetme yapabiliriz: 8. sınıf bir çatı, bu çatının üzerine konacağı duvarlar var. Bu duvarlardan bir tanesi okul öncesi ve ilkokulda alınmış kazanımlar, ikinci duvar 5. sınıfta çocuğun aldığı kazanımlar, üçüncü duvar 6. sınıfta, dördüncü duvar ise 7. sınıfta alınmış kazanımlar. Bunların hepsi birbirini tamamlıyor, bu dört duvar olmadan üzerine çatıyı oturtmaya çalışmak anlamsız ve sonuçsuz bir çaba olacaktır.

Lise dönemi için de aynı değerlendirmeyi yapabiliriz: 12. sınıftaki bir öğrencinin sadece 12. sınıfta çalışarak orta ölçekli bir başarı elde etmesi çok mümkün değildir. Okul öncesinden başlayan bu yolculuğun sağlam bir şekilde devam etmesi lise döneminde birinci duvarı oluşturuyor; orada 9, 10, 11. sınıflar diğer üç duvarı oluşturuyor ve her dönemin kazanımını eksiksiz bir biçimde tamamlamak 12. sınıfta sınav hazırlığını ve üzerine çatıyı oturmayı kolaylaştırıyor. Duvarlar arasında bağlantıyı da iyi kurmak gerekir.

Derece yapmış öğrencilerimizle sohbetlerimizde fark ettiğim şey, çocukların kendileri için her konuda zaman ayırabiliyor olması: eğlence, spor, sanat… Çünkü basamakları çok sağlam çıktığı için bir eziyete dönmeden hazırlık yapabiliyor, bu hem başarıyı getiriyor hem de mutlu olmayı sağlıyor.

M. Yavuz DURMUŞ: Başarının sırrını anlattınız. Küçük yaşta başlanan spor gibi amaç, kazanımların eksiksiz kazandırılması. Kazanımları çocuklukta etraftaki sesleri kendiniz duyup taklit ediyorsanız değerli çünkü siz konuşacaksınız. Ayağa siz kalkacak, gülmeyi siz öğreneceksiniz. Belli bir aşamadan sonra ise daha farklı teknik becerileri kazanmak için iyi bir koça, rehbere, mentöre ihtiyaç oluyor.

Buraya kadar özetlemek gerekirse; dediniz ki öğretmenin güven, sevgi dolu bir ortam sunması gerek. Bunu sunması, bir de tavır olarak, bilen insan tavrından çok yüreği yanan insan tavrı sergilemesi ve ona hizmet etmek, ulaşmak için her türlü yolu denmeye hazır olması ve bu konular içerisinde mesleğindeki gelişmeleri, kazanımları çocuğun kazanıp kazanmadığı ile ilgili değerlendirme yöntemlerini, ölçme yöntemlerini de her geçen gün, her yıl farklı farklı kaynaklardan ulaştırılan teknik ve yöntemleri takip etmesi de çocukları sevmesi kadar önemli ve gerekli. Aksi hâlde çocuklarını çok seven anne babanın çocuğuna yanlışlıkla travmalar yaşatması gibi durumlar oluyor. Öğretmen çok seviyor çocuğu ama çocuğu yaşama hazır hâle getirecek teknik becerileri, yeni gelişmeleri bilemiyor.

İhsan Özen Bey (Final Okulları Kurucular Kurulu Başkanı) der ki biz her sene yapılan değişiklikleri çok iyi takip eder, çok ciddi ele alır ve sisteme hızla adapte olarak kendi öğrencilerimize sunarız. Bizim başarımızın temelinde bu yatar. Başka kurumlar bu durumdan yakınırken biz bunu bir an önce anlar, yorumlar ve yayınlarımızı ona göre düzenleriz. Siz bu değişikleri nasıl yorumluyorsunuz? Bu yapı ve işleyişi bize nasıl aktarırsınız? Öğrencilere, öğretmen arkadaşlarımıza ve velilere ne demek istersiniz?

Necdet AKBULUT: Bu konuya girmeden önce öğretmenlikle ilgili söylediğiniz bir hususa değinmek isterim. Öğretmen, otuz sene sonrasını düşünebilmeli, öğrencisinin o dönemini gözünde canlandırabilmeli ve ona göre hareket ederek öğrenmekten asla uzak kalmamalı. Bir öğretmen öğrenmekten uzak kalıyorsa, öğretme işini de hakkıyla gerçekleştiremez. Yeniliklere açık olmak, gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Vicdanen her öğretmenin sınıfa girdiği zaman, “Bu sınıftaki öğrenciler benim çocuğum ve ben çocuğumun öğretmeni nasıl olsun istiyorsam onlara da öyle davranmalıyım.” diye düşünmesi gerekir. Mesleğe başladığım gün İbrahim Taşel Hoca'mın bana dediği buydu ve “Bunu bütün meslek hayatın boyunca uygula, hiçbir sorun yaşamayacaksın.” dedi.

Biz gelişmeleri nasıl takip ediyoruz, buna değineyim biraz: Ortaokul sonunda, lise sonunda ve mezun öğrencilerin girdiği merkezi sınavlar var. En büyük referansımız bu sınavlar, geçmiş yıllarda ve özellikle son yıl sınavda sorulmuş sorular yayınlarımızı hazırlarken bize bir fikir veriyor. Bir başka referansımız Milli Eğitim Bakanlığının her sınıf düzeyinde belli aralıklarla yayımladığı kazanım testleri. Bakanlığın hazırlamış olduğu ders kitaplarının içinde tema değerlendirme testleri var, bunlar da kılavuzumuz, referansımız. Bakanlığımız nasıl bir çalışma yapmış, öğrencilerin kazanımı edinip edinmediğini nasıl ölçmeye çalışmış? Bundan yola çıkarak biz nasıl yeni şeyler üretebiliriz; bu, hareket noktamız oluyor. Bilgiler kalıcı değil. Sohbetin bir bölümünde imla kurallarından bahsettik, sürekli aynı şekilde kalmıyor. 22 yıllık öğretmen olmama rağmen her hafta TDK’nin yazım kılavuzunu açıyorum internet sayfasından. Baştan sona, yenilik var mı diye tarıyorum.

Yeni sistem sorulara gelirsek LGS’de klasik soruların yanında “yeni nesil” diye tabir edilen sorular soruluyor. Üniversiteye hazırlık grubuna ve TYT, AYT sorularına baktığımız zaman da klasik soruların yanında yenilikler içeren soruların olduğunu da görüyoruz. Nasıl sorular bunlar? Uzunluğu bir sayfayı bulan, karmaşık görünen, göz korkutan sorular ve benzer sorularla hazırlanmamış öğrenciler için de kâbusa dönebilecek sorular. Birden çok kazanımı bir araya getirerek, çoğunlukla günlük yaşamın gerçekleri ile bütünleştirilen ayrıntılar içeren sorular.

Örneğin; bir kullanma kılavuzundan, proje tanıtım formundan, doğal olaylardan hareketle sorular hazırlandığını görüyoruz. Bu soruların uzunluğu, karmaşık görünümü göz korkutmamalı, daha önce bahsettiğimiz gibi okul öncesinden başlayarak sınava girdiği zamana kadar okumayı alışkanlık hâline getirmek gerekiyor. Okuduğunu anlamak çok önemli. Amaç hızlı okumak değil, okuduğunu anlamak olmalı. Sınavlarda soru için belirlenen süre yaklaşık bir buçuk dakikadır, bu sürede okunabilecek, düşünülebilecek ve değerlendirilebilecek yapıda sorular soruluyor.

Yeni nesil diye tabir edilen uzun metinli, görselli sorularda bizden isteneni bulmak için soru metninde verilmiş bilgileri görselleştirebilir, tablolar oluşturabiliriz. Sorunun altında, yanında boşluklar oluyor, tablolar oluşturabiliriz. Bize verilen bunlar, bunlar da isteniyor diye somutlaştırma yapabiliriz. Bu tür soruları zihinden işlemle çözmeyi kimseye tavsiye etmiyorum. Birden çok işlem ve kavram basamağı var, zihinden yapılınca bu basamaklar atlanabilir. Her aşamayı yazmak çok yararlıdır. Uzun metinlerde parça parça gizlenmiş bilgileri o metni özetleyerek bir araya getirmek çok önemli. Bazı metinleri okuyup o cümleleri metnin altına yazmak da bilinmeyene ulaşmayı kolaylaştırır.

Klasik tarzda sorulara da önem vermek gerekiyor. Sadece LGS, TYT, AYT’de geçen yıl sorulan sorulara değil, on yıl önceki sorulara da bakmalı ve bunlardaki incelikleri gözden kaçırmamalıyız. Sınavlardaki soruların hepsi yeni nesil değil, klasik soru tiplerine de hazırlıklı olmak gerek. Her sınavda kolay, orta, zor seviyeli sorular olur ve biz hepsini çözmeye odaklanmalıyız. Sadece zor veya sadece kolay sorulara hazırlık yapmak yanlış. Tüm soru tiplerine ve zorluk seviyelerine uygun bir hazırlık yapmak lazım.

Türkçe sorularından söz etmek gerekirse soruların farklı türleri var:

  1. Kök sorular: Konunun genel bilgilerini ölçen sorulardır. Genel bilgilerden yola çıkılarak ayrıntılara gidildikçe bu kök sorudan, yeni bir sürü soru türetilebilir. Bu tip sorular, öğrencinin konuyu öğrenmesini amaçlar.
  2. Aşamalı sorular: Çözümde birden çok kavram aşaması ve işlem basamağı vardır. Öğrencilerin bu tür soruları çözebilmesi için bazen birden çok konunun kavram bilgisini, kazanımlarını iyi bilmesi ve sıralı işlem yapabilmesi gerekir.
  3. Dikkat soruları: Ayrıntılara odaklanmayı gerektiren sorulardır. Başlangıçta kolay görünen ancak özel dikkat gerektiren sorulardır.
  4. Yoruma dayalı sorular: Dil ve anlatımla ilgi pek çok soru yoruma dayanır, cevabı içinde olan sorulardır.
  5. Tekrarlanan sorular: Geçmiş yıllarda da sorulmuş ve benzeri sorulabilecek sorulardır.
  6. Kavratıcı sorular: Temelde bir şeyi ölçmek değil, öğretmek için sorulan sorulardır.

Kısacası her sorunun farklı bir amacı ve farklı bir tarzı var, her biri için ayrı ayrı hazırlık yapmak gerekiyor.

Geçen yıl TYT’de 7 bilgi, 33 anlam sorusu çıktı. Bu da gösteriyor ki yoruma dayalı soruları çözebilmek için her gün çalışma yapmak gerekiyor. Çalışma konusunda her öğrenciye aynı reçeteyi sunamazsınız. Ama anlam sorularının bu kadar çok olduğu bir sınava da özel hazırlık yapmak lazım. Bu durumda her gün anlam sorusu (sözcükte anlam, cümlede anlam, paragrafta anlam) çözmenin çok faydası olacaktır. Öğrencilere bir hafta boyunca uyanır uyanmaz yüzünü bile yıkamadan güne anlam sorusu çözerek başlamasını; onu takip eden hafta uyumadan önce aynı şeyi yapmasını; hasta olduğunda, iyi olduğunda, ses varken, her durumda bu tür soruları çözebilmeye kendini hazırlamasını tavsiye ederim.

M. Yavuz DURMUŞ: Anlattığınız şeyler çok önemli, önemli ipuçları verdiniz. Tanım bilinmiyorsa tekrar başa dönerek tekrar kavratmak gerekiyor.

Necdet AKBULUT: Final Okullarında, ilkokul 3. sınıftan itibaren belli aralıklarla tarama sınavları uyguluyoruz, bu sınavların amacı öğrencileri bir sıralamaya sokmak değil. Asıl amaç, ayda bir yapılan bu sınavda, çocuklarımız geçtiğimiz bir ayda neler öğrenmiş, kazanımlarını tamamlamış mı, nerelerde eksikleri var, bunları tespit etmek. Konuya dönük bir eksik mi, öğretmen desteği mi gerekli, yeni yöntem mi gerekli? Sorun doğru tespit edilirse çözüm için de doğru yol belirlenir ve ona göre çalışmalar planlanır. Yani tamamlanması gereken durum neyse o yönde çalışma yapılır.

Öğrenci testi alıyor önüne, çözüyor; cevabı doğruysa sorunun yanına tik atıyor, yanlışsa eksi koyuyor ya da soruyu yuvarlak içine alıyor ve öğretmenine götürüyor. Soruyu doğru çözememesinin nedenini görmek, aynı hatayı başka sorularda yapmamak istiyor. Problemin nedeni konu eksiği mi, ayrıntıyı atlama mı, başka bir şey mi, bunu anlamaya çalışıyor. Bu, doğru bir yaklaşım. Bazen de öğrenci iki seçenek arasında kalıyor ve birini rastgele işaretleyip cevap da doğruysa sorunun yanına artı koyuyor. Fakat bu yanılgı, bir dahaki sefere yanlış olanı da seçtirebilir, bu sorular üzerinde de aynı sorgulama yapılmalı. Seçilen şık bir dahaki sefere yanlış olabilir ve o muhtemeldir ki gerçek sınav kitapçığındaki soru olabilir. Bu sorular üzerinde çocuk durmuyorsa bile öğretmen durmalı, çocukla konuşmalı, yaşayabileceği durumu ifade ederek çözüm yoluna gitmeli.

M. Yavuz DURMUŞ: Teknik bir sürü konu var. Konuşmayı, yazmayı, yemek yemeyi, düğmesini iliklemeyi… öğrenecek. Bir sürü beceri gerekiyor.

  • 1. Aşama bilinçsiz yetersizlik.
  • 2. Aşama bilinçli yetersizlik.
  • 3. Aşama bilinçli yeterlilik.

Siz anlatınca Necdet Hoca'm ne güzel anlattı deyip heyecanlanıyorum, bu iş bu kadar basit ve kolay mı diye düşünüyorum. Üçüncü aşama bilinçli olduğumun yeterli hâle gelmesi konusunda oturup çalışmak durumundayım. O soruları çözdükten sonra bilinçli hâle geleceğim. Direksiyona oturduktan sonra arabayı hoplata zıplata götürme aşamasında esas öğrenme gerçekleşecek ve içselleştirmeye başlayacağım. Sonunda refleks hâline gelecek ve otomatik hâle gelecek. Hoplata zıplata yapılan sorular önlem alınmazsa alışkanlık hâline gelecek. Üzerinde durulmalı ve iyi anlaşılmalı. Bizim iş kazalarında ramak kala diye bir olay vardır. İş kazasının gerçekleşmediği ama gerçekleşmesine ramak kaldığı bir olay vardır. Mesela bir binadan düşen mermerden sonra “Kimsenin başına düşmedi.” deniyor. Ama düşebilirdi. Siz de diyorsunuz ki tereddüt edilen sorular sınavda yanlış bir cevaba neden olabilir, bunu çözmek önemli.

Türkçeden çok fizik sorularına önem verilen bir zamanda sınav hazırlığı yapan biri ‘’Zaman içinde iş geliyor kendini ifade etmeye ve kendini ifade edemiyorsan zorluk yaşamaya başlıyorsun.’’ diye yakınıyor. Hem yaşam hem sınav başarısını hedefleyen Final Okulları ne kadar doğru bir yaklaşım geliştirmiş. Sizin bu teknik çalışmalar, teknik konular sonunda bunlar refleks hâline gelen bir beceriye dönüştüğünde (4. Aşama bilinçsiz-yeterli) çocuklarımız otuz, kırk sene sonra iş hayatına atıldığında kendisini doğru ifade edebilen insanlar olacaklar. Yaşam başarısında eşine dostuna kendini ifade edebilecek. Ya bunu şansa bırakıyoruz temelden uzak bir noktada ya da bilinçli bir biçimde kendini ifade etme becerisine kavuşuyoruz. Yaşam başarısı içerisinde bu teknik bilgileri aslında tiyatroda, dramada, hikâye yazarken, şiir yazarken, kendini ifade ederken göreceğiz, edineceğiz. Yaşamdaki güzel refleksler becerileri kazanmak için anaokulundaki çalışmalara geliyoruz. Dil etkinlikleri, değerler, taklitler, kitaplar dediniz. Yaşama bu şekilde hazırlanıyoruz. Önümüze çıkan sınavlarda da ustaca başarılı oluyoruz.

Necdet AKBULUT: Yaşamımızı kurarken bu sınavların çok önemli bir yeri var. Yaşam şartlarımızı oluştururken o sınavlarla yerleştiğimiz okulların katkısını unutamayız. Bunları birbirinden bağımsız düşünemeyiz. Çok başarılı olmuş, testle uygulanmış tüm sınavları çömüş ama kendisini ifade edemeyen biri de olmamamız gerekiyor. “Ne kadar bilirsen bil bildiğin, karşındakinin anlayabildiği kadar.” Ne kadarını anlatabiliyorsun bu çok kıymetli. Yaşam başarısı ile sınav başarısını birbirinden ayrı düşünmemek gerekiyor.

21 Şubat 2021 tarihinde saat 15.00'te başlayıp bir saat süren instagram canlı yayınımızda Türk Dili ve Edebiyatı – Türkçe Öğretmeni Necdet Akbulut ile “Türkçenin Yaşam ve Sınav Başarısında Yeri” konulu söyleşimizi Eda Koşar (Drama Öğretmeni) arkadaşımız yazıya dökerek bana gönderdi.

Sizlerin de duymak isteyeceğinizi düşünerek yayınlamak istedim.

Saygılarımla.

DANIŞMANA AİT SON PAYLAŞIMLAR